Günaydın Cuma Cumartesi Pazar 16:59 Ensest ilişkiyle suçlanan babaya DNA testi 16:56 Balık tutmak için gittiği derede boğuldu 16:54 Eğitimde peçe yasağının kapsamı genişletiliyor 16:50 İngiliz oyuncu Minnie Driver anne oldu 16:49 Semih'e özel krampon 16:48 "Belçika en büyük rakibimiz" 16:43 Essien sakatlandı 16:34 Yeni teşvik primi 2009'da 16:27 Öldürdüğü kocasının yanında yattı 16:20 Bankacılık sektörü karını artırdı 16:08 Silva ameliyat olabilir 16:05 Kaka Milan'ı bırakmak istemiyor 16:04 TİM'de Büyükekşi dönemi başlıyor 16:04 Kadının korkunç intikamı 15:59 ''Şu anda kendimi çok iyi hissediyorum'' 15:53 "112 ve itfaiye hakkında yasal işlem başlatacağız" 15:52 Aslantepe'de gece vardiyaları başladı 15:51 Dünyanın en ucuz otomobili üretilemiyor 15:50 Linderoth İstanbul'a döndü 15:43 Kayseri-PSG maçının hakemi açıklandı YAZARLAR UMUR TALU Yazıyı Dinle Tel: 0537 660 71 21 Fax: 0212 354 34 72 UT yaz boşluk bırak mesajını yaz 4122'ye gönder. SMS: ?UT Dipsiz Kuyu 'Biat'a inat, 'imtiyaz'a itiraz! Hem sistemi, hem kurumları, hem insanları arife de tarif edebilmek.. . Hem de, ağızlarda pelesenk iki kavramın, "cumhuriyet ile demokrasi" nin bizzat "taraftarları" tarafından nasıl ".iç" edildiğini, nasıl palavra kılındığını (kendime de) izah edebilmek için önemsediğim iki "kilit" vardı. İkisini de araklıyorlar galiba. Ali imtiyaz yaz Biri, "imtiyaz". İktidar büyük medyayı, öteki berikini "imtiyaz" peşinde koşmakla, öyle davranmakla suçluyor. İmtiyaz aramakla suçlayan ya kendine ya çevresine imtiyaz yaratmakla meşgul o sırada. Ve ben o suçlamalara, bloklar arasında boşluk bırakmadan, her iki kanattan da bindirme yaparak ve oyunun iki yönünü de oynayarak yüzde yüz katılıyorum. Hatta yetinmeyeyim, Dipsiz Kuyu'nun ana fikri, öz suyu diye hatırlatayım: Boşuna, "Durmadan Anayasa çiğniyorlar" demiyorum. Aslında boşuna diyoruz tabii! Yürütme, yasama, yargıdan bağımsız (ve herkesten üstün), esas devlet olduğunu düşünebilen "Genelkurmay geleneği" de var burada. O yüzden, yargıya da gölge yapılabiliyor, "sivil toplum kuruluşu" da astı gibi azarlanabiliyor, keyfi akreditasyon da konabiliyor. "Meclis yetkisindeki" af üstüne ayaküstü karar açıklayabiliyor Genelkurmay Başkanı mesela. Ama burada, bir kez iktidar olduğunda "devletin, toplumun sahibi" gibi şişen, şişinen, üstünlük ve mutlakiyet taslayabilen "sivil iktidar geleneği" de var. "Karizma"sı azarlayan, bastıran, baskı yapabilen, ayıran, kayıran, tehdit edebilen, eleştiri kaldıramayan Başbakan mesela. Ama yine burada, tehdit eden, hısımlık veya hasımlıkla menfaat kovalayan, gerektiğinde sansür uygulayan, gerektiğinde yaylım ateş eden, rakipleri, kurumları, insanları, çalışanları azarlama, aşağılama gücünü haiz, kendini (paramedya kudretiyle) en üstün dokunulmaz sayan "büyük medya geleneği" de var. Bu sınırını, hattını ve haddini aşmışlıklara, "köktenci imtiyaz ve zümre egemenliği" düzenine, en çok da onları taklit ederek "cumhuriyet, demokrasi, hukuk devleti" filan diyoruz. Oysa, durum ağalıktan hallice! Cumhuriyet ve demokrasi ufuklarını kurutan "devler alemi". Sandıkta seçilerek veya meslekte kıdem alarak ya da tayin edilerek... Yahut elindeki servet, finans, iletişim aracı gücüyle "çok az sayıdaki" kendilerini çok çok sayıda insanın ve kamusal hayatın "patronu" görenler. Görmekle kalmayıp insanlara ama zorla ama gönülle kabul ettirenler. Aslında onuruna düşkün görünen milyonlarca insanın haysiyetiyle asıl oynanan yer burası. Ama "imtiyaz"a itiraz gerek! Ayşe biat at İkinci kritik zayiat, "biat". Bunu daha ziyade "büyük medya" arakladı. Hayatını "patrona biat"la geçirmiş, duruma göre her türlü güç ve iktidara, "süper devletten Genelkurmay'a, hükümetten iş dünyasına biat" ile taçlandırmış bir yönetmen "biat"a binmiş "bağımsızlık" taslıyor. Oturup grup açıklaması filan kaleme alıyor. "Biat kültürü", elbet iktidarın ve Başbakan'ın bayıldığı, zaten kültürel olarak tam göbeğinden geldiği kaynak. Öyle yetişen öyle de bekliyor. Hele sınırlarını şaşırdıkları güçleri varsa. Hele gazetecilikte de kendi "biat cemaati" oluşmuşsa. Ama medyada bunca yıldır olan biten ne? Eskiden de Erdoğan mı vardı! Çalışanı örgütsüzleştirip (hepimizin suçu), güçsüzleştirerek, kovup gözdağı vererek, maddi havuç sopayla rehin alarak, sansüre boğarak, başka yerde çalışmasını engelleyerek, yalakalık aristokrasisi finanse ederek, kocaman "özgürlükçü, demokrat, cumhuriyetçi, etikçi" yazarların kalemini kelamını yontarak, aylarca, yıllarca kimi konuda susturarak, maymuna çevirerek, yazarına temsilcisine iş takip ettirerek, Ankara koridorlarına ricacı devriye dikerek, rakipleri, hükümetleri, muhalefeti, reklam vereni, bayileri, çalışanları sindirerek hangi "kütür kütür kültür" idrak ediliyordu? Sansürcülerin, hükümet işbirlikçiliğine batmışların, teşvikle, banka kıyağıyla sipariş yayın yapmışların, şantajcıların en kabiliyetlileri o kültürün çürümüşlüğüyle şimdi manşetlerden "ders" vermiyor mu? Öyle bir "kültür" ki, dün size, eleştiri ne kelime, sülale boyu küfredeni, aşağılık ilan ettiğinizi dahi, koleksiyon halinde has "biat postalarınız" haline getirerek taçlanır! Yetmez... Bütün bir "çağdaş" ekonomik, sosyal model de, tersaneden dershaneye, bankadan kankaya her köşe, bilfiil bu medyanın yapıştığı, övdüğü, emdiği; insanı köleleştiren "serbest biat piyasası" işgalindedir! İster iktidar karşısında ister iktidar kapısında. "İmtiyaz ve biat düzeni" ağaları ile kullarının, güç ve kudret karşısında, menfaat veya cemaat uğruna eğilmişlerin, ama iktidar yandaşı ama bazen iktidar karşıtı, kimseye ders verecek yüzü olmamalı aslında. Belki de yüz yok da, yüzsüzlük bu yüzden! Ama "biat"a da inat gerek.
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 791157
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.