Bayramı Bayram Gibi Yaşamak... Bayramı sevmek, bayram gelsin diye özlemek güzel olmasına güzel de bayramın bir parçası değilsek eğer ne anlamı var özlemenin de beklemenin de… Eski bayramlara öykünmek için birisinin bize mikrofon uzatmasına gerek yok. Hepimiz içimizden bayramın ruhunu özlüyoruz. Peki bu özlem bizde bir şeyi değiştiriyor mu? Kendimizi önleyemeyeceğimizi düşündüğümüz bir akışın içine bırakıp modaya uyarak bayramı da bireysel, bencil ve konfor arayışında olan felsefemize uydurmaya başladık. Çok değil on beş yıl önce televizyonlardan ünlülerin bayramda Kıbrıs’ta sahne aldığını, parası bol sosyetenin de bayramı eğlenmek için bir vesile görüp Kıbrıs’a, sahil yerlerine koştuğunu izliyorduk. Şimdilerde bütün muhafazakar oteller bile tam kapasite dolmuş durumda üstelik rekor fiyatlarla. Hatta termal otellerin de devre mülklerin de tıka basa dolduğunu biliyoruz. Denemek isterseniz herhangi birini seçin ve arayın, ‘boş yer var mı?’ diye sorun. Hatta araya aracılar koyun, yine de boş bir oda bulamayacaksınız. Kimsenin kazancında gözümüz yok. Hatta ekonomi canlansın insanlar mutlu olsunlar diye de düşünebiliriz. Otel ve de otel tatili yapmaya da bir diyeceğimiz yok. Fakat bir şeyi kaçırıyoruz ve kaçırdığımız bu şey tatilden ve bencil zevklerimizden çok daha değerli. O da bayram ve bayramın anlamı. Ramazan Kuran’ın indirildiği, bayram da Kuran’ın kalplere inmesinden hayatın ruhu olmasından dolayı edilen şükrün ve dahi pek çok anlamın idrakinin bir vesilesi olacakken. Denize girmenin, havuza atlamanın, güneşte döne döne yanmanın fırsatına dönüşüyor. Neyi öncelerseniz diğerini sonralamışsınız demektir. Eğer önceliğiniz tatilse bayram ve bayramın anlamı ıskalanacak olandır. Bayramı değerlendirmek, birkaç yakını telefonla havuz başından aramak, anne babanın gönlünü arife günü birkaç saatliğine uğrayarak almak, dosta arkadaşa birkaç seri mesaj gönderip kaydıraklı havuza atlamaktan daha fazla bir şey olsa gerek. Bir şeyin parçası olmaktan bahsediyorum. Ya bayramın içine dahil olup bayramın parçası olarak bayramın anlamına yaklaşacaksınız ya da tatilin bir parçası olup bayramın hakkını vermeden üstünkörü geçiştirmiş olacaksınız. Her şeyimizi dünya eksenli yaşamaya başladık başlayalı, tüm değer alanlarını kaybeder olduk. Sanki sözlü olmayan bir ‘değerler devrimi’ yaşıyor gibiyiz. Düne kadar eleştirdiğimiz kadir kıymet bilmeyen, anne baba ve akraba, vefa kavramlarını sözlüklerinden çıkarmış olduğunu düşündüğümüz hayatları tercih etmeye, o hayatlara öykünmeye başladık. Ama unutmayalım ki her devrimde olduğu gibi bu değerler erozyonu devrimi de dönüp önce kendi çocuklarını yiyecektir. Yani tercihlerimizde düşünerek ve değerleri koruyarak bir seçim yapmazsak, ilişki eksenli bir öncelik belirlemezsek, aynı değer erozyonunun müstakbel kurbanları olmak çok yakındır. Vefanın bir semt adı olması gibi bayram da demode bir isim olmaya doğru gidiyor. Ruhu olmadan bir tatil zamanına, bir kaçamak yapma alanına dönüşüyor. Gözleri yollarda olanların gözlerinin yollarda bırakıldığı bazı bahanelerle avutulduğu bir bayram algısına doğru gidiyoruz. Çocuklarımıza da insan eksenli bir yaşama alanını, benlik ve haz eksenli bir yaşama tercih ettiğimizi de göstermiş oluyoruz. Bayramı özlüyorum. Bayramdaki şekercileri, simitçileri, bayram namazını, annemin yaptığı tatlıları, elime kına yakılmasını, öte dünyaya göçmüş olanları unutmayışımızı, kapı kapı dolaşmayı… Keşke daha fazla dolaşabilseymişim. Daha hayattayken akrabalarımı ve komşu teyzeleri, amcaları daha fazla görseymişim. Şimdilerde çocukluğumun geçtiği sokak tenha. Ben bu yazıyı yazarken sabah saatleriydi, iki defa arka arkaya sala okundu. Bayrama çıkamayanlar için. Onların bayramı başka bir aleme taşındı. Bizim bayramlarımız aslında sadece yaşayanların hatırlandığı bayramlar değildi hiçbir zaman. Şimdiyse yaşayanların bile hatırlanmak istenmediği veya mesajla geçiştirildiği bayramları yaşar olduk. Bayramın bayram olması bizim bayrama kendimizi ne kadar ait hissettiğimizle ilgili. Bayramlar insanlardan kaçmak için uzaklaşmanın değil, diğer dünyaya göç etmiş olanlar dahil henüz burada olan herkesle kucaklaşmanın, cem olmanın, varlığı türlü türlü yüzleriyle seyretmenin, ruhsal olarak sağalmanın, huzur bulmanın adıdır. Bir aralar “ramazan bayramı şeker bayramı değildir” diye diye dillerinde tüy bitmişti hocalarımızın, şimdi de “ramazan bayramı tatil zamanı değildir” diye anlatmak gerekecek sanırım. Bayramın içinde, bayramın her türlü güzelliğini hissederek yaşadığınız bir bayram geçirebilmeniz dileklerimle... nazliozburun@gmail.com
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 26813
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.